16 Mart 2024 Cumartesi

AHLAKİ YARALANMA

                                                           



  AHLAKİ YARALANMA 

                                                        YARALI RUHLARA İTHAFEN 

 “Ruhumun karanlık gecesinde yalnızlığı hissediyorum. Kendime acımamda doğruluğun yolunu göremiyorum” 

 Diz yaralanır, kol yaralanır, mide yaralanır, kalp dahi yaralanır da peki ya ahlak? 

 Evet, ahlak da yaralanır. Üstelik tüm fiziksel yaraların ötesinde kalp yarası kadar derindir o da. 

 Ahlaki yaralanma, insanın doğru bildiklerine, inandıklarına, değerlerine aykırı davranmasıdır. Bunları uygulamak ya da çiğnemek ikileminde kaldığında yanlış yolu seçtiğinde bunalması, daralması, içinin acıması, yüreğinin kanamasıdır. 

 Yüreğin kanamasıdır.. 

 Bu kanamanın kaynağını tarif eden birçok tanım bulunmaktadır. Litz ve arkadaşları (2011) bunu “…derin bir şekilde benimsenen ahlaki inançları ve beklentileri ihlal eden eylemleri gerçekleştirmek, engelleyememek ve bunlara tanıklık etmek veya bunlar hakkında bilgi edinmek” olarak tanımlarken, Şay (1994) “…büyüdükleri ahlaki değerlere aykırı eylemlere tanık olmak veya bunlara katılmaktan kaynaklanan 'karakter bozulması' ” olarak ifade etmiştir. 

 Peki ya ahlakımızı yaralayan nedir, nelerdir, kimlerdir? 

 Bana öyle geliyor ki ilk ahlaki yaramız gençlik çağında, kimlik arayışında oluşur. Ailelerimizin çizdiği belli ahlaki değerler, doğrular çerçevesinde yetişiyoruz, fakat gençlik çağında kendi çerçevemizi çizmeye başlıyor bütünüyle ailemizin çerçevesinde serpilmiyoruz. Farkında olsak da olmasak da bence toprağımıza dökülen suya aykırı davrandığımız ilk anda başlıyor çatlaklar. Aykırı düşüncelerle, davranışlarla, kendi kimliğimizi kazanmak mücadelesiyle ayrışıyoruz bize öğretilen temel değer ve kaidelerden. Elbette bu yaşamın bir parçası olan ahlaki yaralanma benim nezdimde. 

 Bir de toplumsal boyutta ahlakımızı yaralayan şeyler var, ne mi bunlar? 

 Savaşlar, katliamlar, cinayetler, zulümler, ölü bedenler, parçalanmış cesetler, eziyetler, tecavüzler ve daha bu gibi nice yürek biçen neşterler.. 

 Henüz 20 yaşımdayım ve bir yandan kimlik arayışımın verdiği ahlaki yaralarımla cebelleşirken bir yandan ülkemde bitmek bilmeyen cinayetlerle, tecavüz haberleriyle büyüdü yaram. Geçtiğimiz yıl Ukrayna savaşıyla açılmışken bir tanesi daha, şimdi de kapanamayacak kadar derinleşti Filistin’de olanlarla.. 

 Peki ahlakımızı yaralayan bütün bu olanlar için ne yapabiliriz, bu yaraları nasıl iyileştiririz? İlk olarak yarayı fark edebiliriz. Onu ciddiye alıp kanamayı durdurabiliriz. Bu savaşı, katliamı durdurmak, cinayetlerin önüne geçmek mi demek peki? Hayır. Elimizden ne geliyorsa, o ölçüde duyarlılığımızı göstermek demek. Sesimizi duyurmak, destek olduğumuzu hissettirmek, onları, olanları hissetmek iyileştirecek yaralarımızı. Doğruların sesi olacak, değerlerimize yaslanarak dimdik duracak, desteğimizi göstereceğiz. Susmayacağız, hatırda tutacağız ki iyileşelim, iyi olabilelim, iyi kalabilelim. 

 Dünyanın gidişatınca her an ahlakımız yaralanmakla karşı karşıyadır. Ahlakımız her yaralandığında ortaya bazı semptomlar çıkar. Bunlar; utanç, suçluluk, kendine, başkalarına ve aşkın varlıklara karşı güven kaybı, hayata dair ontolojik bir anlam kaybı gibi manevi varoluşsal çatışmalar, dinî ritüellerde azalma veya dinî uygulamaların yapılmaması, inanç kaybı ve tüm bunların da tetikledikleri depresyon, kaygı, öfke, ahlaki çatışmayı yeniden yaşamak, sosyal yabancılaşma gibi sosyal sorunlar, meslektaşlar, eş ve aile gibi ilişkilerde sorunlar ve kendini sabote etme, madde bağımlılığı, intihar düşüncesi ve ölüm gibi kendine zarar verme olarak ortaya çıkmaktadır. Bunu aşağıdaki tablodan daha iyi anlayabiliriz.


 Özetle ahlaki yaralanma değerlerimize aykırı davranmamız ya da bu tür davranışlara şahitlik etmemiz sonucu duyduğumuz rahatsızlık ve bu doğrultuda gösterdiğimiz semptomlardır. Kendimi sorguladığımda bugünlerde ahlaki yaralanmalarımın çokça olduğunun farkına varıyorum. Kim ne kadar farkında bilmem ama büyümek başlı başına ahlaki yaralanma gibi benim için. Yetiştiğim toprak artık bana yetmiyor, fidem büyümek için dahasına ihtiyaç duyuyor ve bu toprağıma ihanet gibi geliyor. Şu sıralar isteklerimle doğrularım çakışıp duruyor. Velhasıl Şeyma bu yol nereye çıkar bilmiyor. Bu bilinmezlik yetmezmişcesine Gazze’de katliam oluyor. İnsanlığın insanlığa sığmayan yüzüyle tanışıyorum, Dünyaya olan inancım, güvenim parçalanıyor, elimden bir şey gelmiyor, gelenler de katledilen o insanlara ulaşmıyor. Velhasıl, ümit yitiyor. Oysa geleceğimin ümitli, iyimser, mücadeleci bir Şeyma’ya ihtiyacı var. Bu zorluklara şahitlik etmiş biri olarak geleceğe daha güçlü çıkmalıyım, bugün değilse de yarınlarda benim gibi hem kimlik arayışında olan hem de dünyanın bu yüzüyle tanışan gençler bana yaslanabilsin, benden güç alabilsin isterim. Bu yüzden bugünden itibaren ahlaki yaralarımı iyileştirmeyi hedefliyorum, elimden gelen duyarlılığı layıkıyla göstermeyi, doğrularım ve isteklerim arasında orta yolu bulmayı görev biliyorum. 

 Tükendi nakd’i ömrüm.. 

 Şu sıralar çiğnenmiş bir vasiyet gibi üzgünüm. 

 Anladım ki, adına dünya denilen şey, bana göre değil. 

 Bütün ışıkları yanıyor üzüntümün 

 Gitmek istemezken gittiğim o yer 

 Güneşin yok saydığı çelimsiz günler, 

 Bir anlık öfkeye verdiler beni; 

 Dünya zemin kat, yüksek kader…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İyi ki Varsınız Naraları

      iyi ki varsınız.. iyi ki var mıyız gerçekten? diğerleri için evet, iyi ki varız, çoğu insanın hayatına güzellik katıyoruz, farkındayız...