KAİNAT ORKESTRASINA KULAK VERMEK
Xt+1 = kxt (1-xt)
Yukarıda gördüğünüz denklem çözümü dünyanın en
zor denklemlerinden olan kaos teorisine ait. Fakat öyle bir denklem daha var ki
çözümüne ömür yetmeyecek türden. O denklemin adı Yaşam. Yaşam denkleminin
içinde birçok değişken var ve bunlardan biri insan bir diğeri de doğa. Çıkıtısı
ise varoluş. Araştırmalara göre henüz
kimse tam manasıyla çıktıya ulaşamamış. Kierkegard’ın ‘varoluş asla
açıklanamaz’ demesi de bunu destekler niteliktedir. Anlayacağınız bir ömür
değil ömürler yetememiş bu denklemi çözmeye. Kim bilir daha da ne ömürler
yetemeyecek tam anlamıyla çözümlemeye. Yine de merak etmeyin, insan tarafından
çözülemese de bu denklem, takır takır işlemekte evrende.
Denklemimiz kaos denkleminden çok daha
karmaşık olsa da bu denklem üzerinden ifade edecek olsam k=insan x=doğa derdim.
Çünkü Marx’ın dediği gibi ‘doğa insanın inorganik bedenidir, bizzat insanın
kendisinden başkası doğadır ve insan doğada yaşar, o halde insan doğanın bir
parçası olduğu için kendi kendisi ile bağlantılıdır’. Yine Marx'a göre, 19.yy
kapitalizminin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan doğa-insan bölünmesi,
metabolizmada ‘onarılamaz bir yarılma’ yaratmıştır.
Kodlarımız bu, koda aykırı davrandıkça denklem
çözülemez hal almaya, daha da kompleksleşmeye devam edecek. Yarık büyüyecek.
Şöyle düşünelim,
kendimizi doğadan ayrıştırmaya çalıştıkça sadeleştirme yapıyoruz, ama işlemin
sonucunda eksilen, bölünen, çözümlenemeyen bir şey daha ortaya çıkmış oluyor:
insan.
Depremler oluyor, insanlar ölüyor, neden?
Doğayla ayrıştığımız onun kanunlarını göz ardı ettiğimiz için. Küresel ısınma, niçin? Doğaya bütün biçimde yaşamayı reddedip kendi başımızın çaresine de
bakamadığımız için, çevre kirleniyor devasa boyutta, niçin? Doğanın kanunlarına
kulak tıkarcasına sanayileştiğimiz için!
Denklem git gide
çözülemez bir hal alıyor. Oysa doğayla bütünlüğümüzü kabul ettiğimizde doğanın
iyileştirici gücüne muhatap oluruz. Gerek huzurevlerinde gerek hastanelerde yapılan
birçok araştırmada doğanın ağaçların psikolojik iyi oluşa etkisi ortaya konmuştur.
Bunların yanı sıra strese dikkat dağınıklığına iyi geldiği görülmüştür.
Bitkilerin insanları hem tıbbi hem ruhen iyileştirici etkilelerini araştırmak
için birçok hastane bahçesinde çalışma yürütülmüştür. Bu çalışmalar sonucunda
bitki kullanımının doğru olduğu peyzajların hastaların ameliyat sonrası kendilerini
toparlama sürecini azalttığı tespit edilmiştir. Kabul edelim doğa bize iyi
geliyor! Bununla ilgili şöyle bir hikaye okumuştum bisiklet dersleri kitabında:
bir doktor görme özürlü bir gence yaşama sevinci aşılamaya çalışıyor, bunu bir
başkasının hayatında yapıcı rol üstlenerek sağlayabileceğini düşünüyor ve gence
bir bitki veriyor, gencin onu sulayabilmek için her gün nehre gidip su
getirmesi gerekiyor ve genç her gün suyla değil yaşama sevinciyle dönüyor nehirden.
Üstelik sadece
sağlık açısından değil, kendimizi tanımak noktasında da büyük etki yaratıyor.
Kabul edersek onun yansımasında kendimizi görebilir, yaşama dair ilhamımızı
ondan alabiliriz. Liz Marvin’ in Sessiz Bilgeler kitabı bu konuda harikulade
bir kaynak. Her bir sayfasında milyonlarca yıldır varlığını sürdüren bir ağacın
yaşama gücünden farklı ilhamlar veriyor. Fındık ağacından esnek olmayı,
baobab’tan dik durmayı, ardıçtan yere sımsıkı bağlanmayı köklerimizi sağlam
tutmayı, çoban püşkülünden yaratıcı olmayı fısıldıyor sayfaları.
Sahi, anlamınızı hiç doğada aradığınız oldu
mu? Biliyorum hepimiz doğada birtakım anlamlar arıyor ve buluyoruz ama kendi
anlamımızı arıyor muyuz doğayla ilişkimizde, onu merak ediyorum.
Bana sorarsanız ben
kainat orkestrasına kulak verenlerdenim, doğayla ilişkisini her daim anlamlandırmaya
çalışanlardanım. Ben anlamını ağaçlarda, göğe bakmakta toprakla yağmurun
buluştuğu kokuda bulanlardanım.
Velhasıl ben anlamımın bir kısmını sessiz bilgeler kitabının satırlarında buldum. Şeker akçaağacında. Şeker akçaağacı biraz büyüdüğünde kendisinden küçüklerinin besin ihtiyacını karşılamak için köklerinden onlara şeker takviyesi yapar. Ben şu an 3.sınıfım ve zihnimde çoğu zaman 1.sınıflar için ne yapabilirim, nasıl yardımcı olabilirim sorusu yankı yapıyor. Onun ötesinde Alıç’tan fırtınadan sağlam çıkmak ilhamını aldım ve fırtınanın henüz dindiği varoluşsal sancılarımdan bir şeyler öğrendim, kariyer hedefim tamamıyla benim gibi varoluşunun sancılı sürecinden geçecek olan gençlerin yanında olmak, onlara yaslanabilecekleri bir gövde, tutunup kalkabilecekleri bir dal olmaktan oluşuyor. Japon akçaağacının dallarının hışırtısından esas olanın mütevazi başlangıçlar yapmak olduğunu, huş ağacının rüzgarından gösterinin yıldızı olmanın şart olmadığını duyuyorum ve küçük de olsa adımlar atmaktan çekinmiyor hep bir hareket halinde hayallerime doğru yol alıyorum.
Bir gün çocukluğumu
geçirdiğim köye döndüğümde, yani emekli olduğumda, çocukken başında öğretmenimin
gelmesini beklediğim ceviz ağacına yaslanmayı hak etmiş bir yaşam sürmeyi hayal
ediyorum. Bunu yapabilmek için gençlerle çalışmak istiyorum. Onların şekerağacı
olmak, huş ağacı olmak, sığınak bilinen neem ağacı olmak istiyorum.
Her şeyi bir kenara
bırakışını ‘bana aşk, para inanç, şöhret, adalet yerine gerçeği verin’ diyerek doğanın
gerçekliğine, doğayla ilişkisine yönelen bir genci anlatan İnto The Wild
filminden bir alıntıyla, Lord Byron’ un bir şiiriyle satırlarımı sonlandırayım,
Ücra ormanlarda bir
haz vardır;
Issız kıyılarda
mest olurum;
Kimsenin rahatsız
etmediği
Bir çevre vardır,
Derin denizlerde
Ve uğultusunda bir
şarkı vardır:
İnsanı daha az
sevmem ama
Doğayı ondan çok severim...
Öyleysee
Hoşça bakın efenim zatınıza..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder